Castle of Fire
Şimdi söyle bana… kaç oyunda kendini alevlerin içindeki bir kalede hissedersin? Castle of Fire tam olarak bu hissi veriyor. Oyunun adını ilk duyduğumda dedim ki “fantaziye bağlamışlar herhalde”… ama yok kardeşim, adamlar işi çözmüş. Sanki ejderhalar, şövalyeler değil de, makaralar savaşıyor. Her çeviride bir kıvılcım, her sembolde bir patlama. Oyun resmen adrenalinle besleniyor.
Oyuna girince atmosfer hemen sarıyor. Arka plan ateşler içinde bir kale, sesler öyle güzel ki, insanın içini gaza getiriyor. Ama bu gaz öyle boş gaz değil. Her dönüşte umut var. Dön baba dön, bonus gelsin, wild gelsin, scatter patlasın… derken zaman geçiyor ama sıkılmıyorsun. Çünkü bu oyun, seni içine çekiyor. Ve tabii ki ben nerede oynuyorum? Slotter ’da. Kalede yangın var, ama platform sağlam.
Castle of Fire öyle karışık kurallı bir oyun değil. Hani bazı slotlar var ya, oynarken master tezi yazacak kadar bilgi gerekiyor. Burada öyle bir şey yok. Makaralar dönüyor, semboller düşüyor, ve sen sadece keyfine bakıyorsun. Wild sembolü o kadar havalı ki, çıktığı anda bir alkış kopası geliyor içinden. Scatter’lar ise gizli kahraman. Üç tanesi düşsün, oyun başka bir moda geçiyor zaten.
Grafikler sade ama etkili. Her şey yerli yerinde. Alev animasyonları gözünü yormuyor ama oyun havasını tam yaşatıyor. Yani tam olarak “ateşli bir eğlence” diyebiliriz. Bonus turuna geçtiğin an ekran değişiyor. Daha bir parıltılı, daha bir ihtişamlı. O an anlıyorsun ki bu kale sıradan değil.
Slotter’da oynamanın avantajı burada da kendini gösteriyor. Ne kasma var, ne gecikme. Kazandığın an anında geçiyor cebe. Yani sadece oyun değil, platform da seni üzmüyor.
Castle of Fire ilk başta seni biraz ürkütebilir. Sonuçta ateş, kale, savaş teması… Ama oyun seni korkutmak için değil, yükseltmek için var. Birkaç tur döndür, sen de farkı hissedeceksin. Kazanmak kolay değil tabii, ama imkansız da değil. Bonus geldi mi çarpanlar coşuyor. Öyle x2 değil, x10’lar, x25’ler uçuşuyor. Makaralar yanıyor ama senin cebin serinliyor.
Oyunun bir diğer güzelliği de sürekliliği. Yani kısa vadede sıkılmıyorsun. Sürekli bir hareket, sürekli bir beklenti. “Bu çevirişte scatter gelecek” hissi hep içindesin. Bazen geliyor, bazen gelmiyor ama o heyecan hep seninle. Bu da oyunu eğlenceli hale getiriyor.
Slotter sayesinde de bu eğlence hiç sekmiyor. Sistem stabil, kullanıcı dostu. Oyunlar güncel, ödeme sistemi hızlı. Castle of Fire gibi hareketli oyunlar için ideal platform. Giriyorsun, oyunu seçiyorsun ve başlıyorsun yangına ortak olmaya.
Belki de bu oyunun en sevdiğim yanı bu: kazanmasan bile moralin bozulmuyor. Çünkü oyun sana hep bir ihtimal bırakıyor. “Belki bir sonraki çevirişte” hissi hiç bitmiyor. Her kayıpta “olsun be, bir daha denerim” diyorsun. Ve bu işte oyunun ruhu.
Castle of Fire sadece kazandırmaz, aynı zamanda yaşatır. Alevlerin arasında bile umut olduğunu hatırlatır. Ve o umut, bazen en büyük kazançtır.
Çünkü bazı oyunlar seni içine alır, yakar ama sonunda sana bir gülümseme bırakır. Castle of Fire tam olarak bunu yapar.
Saray Rüyası... ismi bile insanın içini ısıtıyor be. Hele ki bizim gibi sabah metrobüsle işe…
Fruit Party 2… Ya şimdi şöyle söyleyeyim, adını duyunca bile içim kıpır kıpır oluyor. Şaka…
Bak açık konuşayım… Gates of Olympus denen oyunu sevmeyen yoktur. Ama şimdi bir de Dice…
Şimdi sana desem ki “ekran başında oturup hem ter atıp hem para kazanacaksın”, inanır mısın?…
Şimdi oturup düşün, bir oyundan ne beklersin? Eğlence mi? Heyecan mı? Yoksa cüzdan kabartacak bir…
Valla bak, bu oyuna başlarken dedim ki “bi bakalım Zeus neler çevirmiş?” Meğerse adam yıllardır…